(Mekke’de inmiştir. 8 âyettir)
Rahmân ve Rahîm Allah adı ile.
{وَالتِّينِ وَالزَّيْتُونِ (1) وَطُورِ سِينِينَ (2) وَهَذَا الْبَلَدِ الْأَمِينِ (3) لَقَدْ خَلَقْنَا الْإِنْسَانَ فِي أَحْسَنِ تَقْوِيمٍ (4) ثُمَّ رَدَدْنَاهُ أَسْفَلَ سَافِلِينَ (5) إِلَّا الَّذِينَ آمَنُوا وَعَمِلُوا الصَّالِحَاتِ فَلَهُمْ أَجْرٌ غَيْرُ مَمْنُونٍ (6) فَمَا يُكَذِّبُكَ بَعْدُ بِالدِّينِ (7) أَلَيْسَ اللَّهُ بِأَحْكَمِ الْحَاكِمِينَ (8)}.
1- Andolsun incire ve zeytine,
2- Tûr-u Sîna dağına,
3- Ve şu güvenli beldeye ki;
4- Biz insanı gerçekten en güzel surette yarattık,
5- Sonra onu aşağıların en aşağısına döndürdük.
6- Ancak iman edip salih ameller işleyenler müstesnâ. Çünkü onlar için kesintisiz bir mükâfat vardır.
7- O halde bütün bunlardan sonra sana hesabı yalanlatan şey nedir
(ey insan)?
8- Allah hükmedenlerin en üstünü değil mi?
#
{1 ـ 3} {التين}: هو التين المعروف، وكذلك {الزَّيتون}؛ أقسم بهاتين الشجرتين؛ لكثرة منافع شجرهما وثمرهما، ولأنَّ سلطانهما في أرض الشام محلِّ نبوَّة عيسى ابن مريم عليه السلام، {وطورِ سينينَ}؛ أي: طور سيناء محلِّ نبوَّة
موسى عليه السلام ، {وهذا البلدِ الأمينِ}: وهو مكَّة المكرَّمة محلُّ نبوَّة محمدٍ - صلى الله عليه وسلم -. فأقسم تعالى بهذه المواضع المقدَّسة التي اختارها وابتعث منها أفضل الأنبياء وأشرفهم.
1.
“Andolsun incire ve zeytine” bu bildiğimiz incir ve zeytindir. Bu iki ağaca yemin edilmesi, her ikisinin de ağaçlarında ve meyvelerinde birçok faydalar bulunması ve bunların özellikle Meryem oğlu İsa aleyhisselam’ın nübüvvet mahalli olan Şam diyarında yaygın olarak yetişmeleri dolayısıyladır.
2.
“Tûr-u Sîna dağına” bu da Mûsâ aleyhisselam’a nübüvvetin verildiği Tur dağıdır.
3.
“Ve şu güvenli beldeye ki...” Bu da Muhammed sallallahu aleyhi ve sellem’e nübüvvetin verildiği yer olan Mekke-i Mükerremedir. Yüce Allah, seçtiği ve oralarda peygamberlerin en faziletlilerini ve en şereflilerini gönderdiği bu mukaddes yerlere yemin etmektedir.
#
{4} والمقسم عليه قوله: {لقد خَلَقْنا الإنسان في أحسنِ تقويمٍ}؛ أي: تامَّ الخلق، متناسب الأعضاء، منتصب القامة، لم يفقد ممَّا يحتاج إليه ظاهراً وباطناً شيئاً.
4.
Hakkında yemin edilen hususa gelince o da: “Biz insanı gerçekten en güzel surette yarattık” buyruğunda ifade edilmektedir. Yani Biz, insanı azaları birbirleri ile uyumlu, boyu dimdik, zahiren ve batınen gerek duyduğu her bir şeyle onu donatılmış, tam ve eksiksiz olarak yarattık.
#
{5 ـ 6} ومع هذه النعم العظيمة، التي ينبغي منه القيام بشكرها؛ فأكثر الخلق منحرفون عن شكر المنعم، مشتغلون باللَّهو واللَّعب، قد رضوا لأنفسهم بأسافل الأمور وسفساف الأخلاق، فردَّهم الله {في أسفل سافلين}؛ أي: أسفل النَّار موضع العصاة المتمرِّدين على ربِّهم؛ إلاَّ مَن منَّ الله عليه بالإيمان والعمل الصَّالح والأخلاق الفاضلة العالية، {فلهم}: بذلك المنازل العالية، و {أجرٌ غيرُ ممنونٍ}؛ أي: غير مقطوع، بل لَذَّاتٌ متوافرةٌ وأفراحٌ متواترةٌ ونعمٌ متكاثرةٌ؛ في أبدٍ لا يزول، ونعيمٍ لا يحول، أكُلُها دائمٌ وظلُّها.
5. İnsanın şükürle karşılaması gereken bunca büyük nimetlere rağmen, insanların pek çoğu bu nimetleri ihsan edenin şükründen uzaklaşmakta, oyun ve eğlence ile meşgul olmaktadır. Kendileri için en aşağılık ve en düşük işlere razı olmaktadırlar. Yüce Allah da onları
“aşağıların en aşağısına” (esfel-i sâfilîn’e) yani ateşin/cehennemin en aşağısına göndermiştir. Burası, Rablerine karşı baş kaldıran isyankârların mahallidir.
6. Bunlardan Allah’ın kendilerine iman, salih amel, yüce ve üstün ahlâk lütfettiği kimseler müstesnâdır. İşte bu üstün mertebelerden dolayı
“onlar için kesintisiz” yani ardı arkası kesilmez
“bir mükâfat vardır.” Aksine bunlar için mükemmel lezzetler, kesintisiz sevinçler ve ebediyyen artıp duran nimetler vardır. Bu nimetler asla sona ermez, bitip tükenmez. Oranın yiyecekleri de gölgesi de ebedidir.
#
{7 ـ 8} {فما يكذِّبك بعدُ بالدِّينِ}؛ أي: أيُّ شيءٍ يكذِّبك أيُّها الإنسان بيوم الجزاء على الأعمال؟ وقد رأيت من آيات الله الكثيرة ما يحصل لك به اليقين ، ومن نعمه ما يوجب عليك أن لا تكفر بشيءٍ منها. {أليس الله بأحكم الحاكمينَ}: فهل تقتضي حكمته أن يترك الخلق سدىً لا يُؤمرون ولا يُنْهَوْن ولا يُثابون ولا يُعاقبون؟ أم الذي خلق الإنسان أطواراً بعد أطوارٍ، وأوصل إليهم من النعم والخير والبرِّ ما لا يحصونه، وربَّاهم التربية الحسنة؛ لا بدَّ أن يعيدهم إلى دارٍ هي مستقرُّهم وغايتهم التي إليها يقصدون ونحوها يؤمُّون.
7. O halde sana hesabı yalanlatan şey nedir
(ey insan)? Yani ey insan! Seni amellerin karşılığının verileceğini yalanlamaya iten nedir? Halbuki sen Yüce Allah’ın, kesin olarak bunu kabul etmeyi gerektiren pek çok âyetini ve delilini, bu konuda sana verilen haberlerden hiçbir şeyi inkar etmemeni gerektiren nimetlerini görmüş bulunuyorsun.
8.
“Allah hükmedenlerin en üstünü değil mi?” İnsanların başıboş bırakılmaları, onlara emir verilmemesi, yasaklar konulmaması, iyiliklerinin mükâfatlandırılmaması, kötülüklerinin cezalandırılmaması hiç O’nun hikmetine yakışır mı!? Yoksa insanoğlunu ard arda gelen aşamalar halinde yaratan, onlara sayamayacakları kadar çok nimetler, hayır ve iyilikler ulaştıran, en güzel şekilde onları besleyip gözeten zatın, onları ebediyen kalacakları ve nihai olarak varacakları hedefleri olan bir yurda döndürmesi mi O’na yakışır?
Tîn Sûresi’nin tefsiri burada sona ermektedir.
Yüce Allah’a hamdolsun.
***